Son on yıl veya öyle, müziğin içinde yaşıyorum.
Her zaman beni kurtaran şarkılarla dolu bir cihaz taşıyorum. Bu cihaz, diğer dünyaları açan bir portal gibi hizmet eder. Ya da daha doğrusu, ta ki bir gün çalışmayı durdurana kadar.
Portalımın çalışmayı durdurduğu gün milli bir öneme sahiptir. Hava elli dereceyi aşmış durumda. Sarı otlarla kaplı bir parkın içinde yürüyorum. Kağıt gibi yapraklar bacaklarımı kaşındırıyor. Gün yakındaki bir bahçe mangalından gelen yanık kokusunu taşıyor. Park boş. Bir göl arıyorum, yeşil suyun üzerindeki ışığı arıyorum.
Çantamda da su var, yanı sıra kitaplarım ve portalım. Yol dikleştikçe oluyor: serinlik ayaklarımı yakıyor ve suyun çantamdan damladığını fark ediyorum.
Bakmadan önce anlıyorum. Portalımı alıp aynalı arka kısmına göre ekranın mat olduğunu görmeden önce anlıyorum. Anahtarını kapalı konuma getiriyorum, sonra açıyorum. Etekliğimde kuruluyorum. Her düğmeye basıyorum ve cihazı avuç içimle tıklıyorum.